Bahar güneşine kuşların şarkıları eşlik ederken sizin de canınız evde durmak istemiyor mu? Haydi o zaman yola çıkma vakti geldi. Anadolu’nun baharı kucaklarken sergilediği eşsiz görselin tadını çıkararak yol alacağım bir yer diye düşünürken bozkırın ortasındaki en Avrupai kentimiz düştü aklıma. Parklarıyla, sokaktaki heykelleriyle, porsuktaki gondollarıyla, minicik şehir merkezindeki bir sürü müzeleriyle ve boş yeri zor bulduğunuz salonlarıyla çeşitli sanatsal, kültürel aktivitelerle dolu Eskişehir. Adındaki eski sözcüğüne rağmen yeniliklerin takipçisi Türkiye’nin Avrupası Eskişehir, eski sakinlerinden Yunus Emre’nin hoşgörüsünden, Nasrettin hocanın mizahından beslenmiş olsa gerek ki bugün böyle huzur dolu bir şehre dönüşmüş. Eskişehir’e her gelişimde gözlerimi Porsuk’un yanında kapatıp kolayca sevdiğim Avrupa şehirlerindeymişim gibi hissetmeyi başarabilirim. Yoksa siz hala bu şehri ziyaret etmediniz mi? Hemen hazırlayın sırt çantanızı istikamet medeniyet...
Benim gibi İzmir’den yola çıktıysanız aynı yerden giriş yapacağız Eskişehir’e. Gün kaybetmemek adına gece çıkılan yolculukta sabah şehre girerken gördüğünüz kuleleri merak etmeyin uyku sersemi rüyanızda falan görmediniz. Bu kuleler Sazova Bilim, Kültür ve Sanat Parkı’ndaki masal şatolarının kuleleri. Çocuklarla Eskişehir’i ziyaret etmenin en güzel sebeplerinden birisi bence bu park. Minikler bu güzel parkın masal şatolarında çocukluklarının en unutulmaz seyahatini yaşarken öğrenecekleri şok şey var bu parkta. Sazova içerisinde yer alan Eti Sualtı Dünyası, Sabancı Uzay Evi, Bilim Kültür Merkezi eğlencenin yanında çocukların meraklarını ateşlenecek bir sürü etkinlik ve sergiye sahip. Eskişehir’e çocuğunuz ya da minik kuzeniniz, yeğeniniz ile gitmeyi düşünüyorsanız Sabancı Uzay Evi için online rezervasyon yapabilir, bu seyahati daha da unutulmaz kılacak bir uzay deneyimi yaşayabilirsiniz. Çocuklarla yapılan seyahatte çocuklar şatolarda, hayvanat bahçesinde, korsan gemisinde hayal dünyalarını yaşarken yetişkinlerde parktaki veya şatoların en üst katındaki kafeteryada çocuk ve kuş cıvıltılarının birbirine karıştığı, yeşil ağaçların bol oksijenli havasında keyif kahvelerini yudumlayabilir. Parkla ilgili size son bir öneri olarak ilkbahar olduğu kadar son baharın sararan yaprakları ile Sazova’nın tam bir masal parkı olduğunu söylemek isterim. Sonbaharda ortaya inanılmaz güzel fotoğraf kareleri çıkıyor, eğer fotoğrafçılıkla amatör de olsa ilgileniyorsanız Eskişehir’e bir daha son baharda gelmenizi öneririm.
Eğlenceye doyan ruhlarımızı kültür ve sanatla besleme zamanı şimdi. Haydi gidiyoruz Odunpazarına. Odunpaarın’a girişte her fotoğrafta gördüğünüz rengarenk evler karşılıyor sizi, tıpkı fotoğraflardaki gibi. Kameraların seslerini duyar gibi oldum, ama daha çekilecek çok yer var. Odunpazarı tipik Osmanlı mimarisi olup kuruluş yeri olarak seçilmesinin öyküsü daha ilginç. Türk boyları göçebe bir millet olmaları sebebiyle yerleşim yeri seçiminde dikkat ettikleri kıstaslardan birisi de etin kuruma hızı ve kalitesidir. İşte bugün tam da Odunpazarı’nın bulunduğu yöreye gelen Türk boyu etin kuruması için uygun bir ortam olduğuna karar kıldıkları bozkırın ortasındaki bu yere yerleşerek Eskişehir’in temellerini atmışlar. Sonrasında Osmanlı döneminde günümüze ulaşan Odunpazarı evleri ortaya çıkmıştır. Bu evlerin korunup, restore edilerek milli bilinç olarak bizlere aktarılmış olması önemli bir başarı. Renkli evlerin verdiği enerji ile yokuşu tırmanırken evlerin altındaki birbirinden çekici dükkanlardaki el sanatları beni yolumdan alıkoysa da sonunda Kurşunlu Külliyesine vardım. Külliyenin içerisinde bulunan Lületaşı Müzesi taşın sanata dönüşümünün güzel örneklerinden birisi olup Eskişehir’e özgü bir sanat. Eskişehir’de çok sevdiğim şeylerden birisi de bu Külliye içerisinde yapraklardan yapılmış kitap ayraçları. Çınar ağaçları Odunpazarı ve Eskişehir’de sık gördüğünüz ağaçlardan olup bu ağacın iri büyük yaprakları kentin yaratıcı kadınları tarafından ebru sanatını uyguladıkları yeni bir zemin olmuş ve ortaya birbirinden güzel kitap ayraçları çıkmış. Bu yaprakların üzerine istediğiniz notu yazdırarak benim gibi minik bir koleksiyon oluşturabilir veya sevdiklerinize minik bir Eskişehir hatırası götürebilirsiniz. Eskişehir’in ruhunu yansıtan ve almayı sevdiğim bir diğer hediye ise cam eşyalar. Odunpazarı’nda birçok yaratıcı cam sanatı atölyesi olmakla birlikte Kurşunlu Külliyesi’nden çıkmadan üfleme cam sanatını izleme şansını da elde edebilirsiniz. Bu kadar yürüyüş bir molayı hak etti, burnuma gelen kokuları takip ederek Çibörek’çiye ulaştım bile. Çibörek’in kökeni Asya topraklarında olup Tatarca’da “çi” kelimesi “güzel” anlamına geldiği için bu böreğin tadı kadar adının da gerçekten güzel olduğunu söylersek yalan söylemiş olmayız. Eskişehir demiryolları açısında sahip olduğu lokasyonu ile önemli bir kent olmakla birlikte geçmişte de Balkanlar’dan, Kırım’dan ve Kafkaslardan demiryolu ile gelen göçmenlerin yerleştirildiği bir kent olmuştur. Bu sebeple kent kültüründe Çibörek gibi bu topraklardan birçok unsur bulunmaktadır. Çibörek ile mideme çektiğim ziyafet sonrasında el sanatlarına doyamadığım Atlıhan’a doğru yol alıyorum. Eskişehir tam bir yaya dostu, sokaktaki sohbet eden teyzelerin (heykel) arasına oturup soluklanıyor, iki lafın belini kırıyor ve Nallıhan’a doğru yürüyüşüme devam ediyorum. Nallıhan 2005 yılında Odunpazarı Belediyesi tarafından hizmete açılan bir tesis. Daha bir el sanatlarının, tarihi doku ve atmosferin içerisinde yeniden yaşatıldığı bir pazarcık. Hanın ortasındaki meydan bahçedeki mermer havuzdan su içen kuşları izlerken tahta iskemlede oturmuş yorgunluk çayımı içiyordum. Çok severim bu tarz mekânları. Çayın sağladığı kafeinle ayaklanıp tek tek dükkânları dolaşmaya başlıyorum, her birinde keşfedilmeyi bekleyen binbir çeşit el işi göz nuru parçalar yer almakta. Dükkanlardaki genç yaşlı zanaatçılarla gerçekleştirdiğim sohbetler ise bir başka güzeldi. Çıkmadan köşedeki tarihi tatlıcıda bu tatlı ziyareti lezzetli bir sütlaç ile taçlandırıyorum, bence Eskişehir’e gelen herkes bu tarihi tatlıcıda lezzetli bir mola vermeli. Gerek atmosferi, gerek çok lezzetli tatlısı ile beni bir nostaljiye sürükleyen tatlımı yedikten sonra yaşlı ustamla el sıkışıp bir fotoğraf çektirerek ayrılıyorum handan. Akşam çökerken otele gidip biraz dinleniyorum ne de olsa gece ayrı güzel olan Eskişehir’de tüm akşam otelde pinekleyemem. Biraz dinlendikten sonra dışarı çıkmaya hazırım. Üniversite caddesinde köftecisi, pidecisi her türlü lezzetli koku aç olan midemde kramplara sebep olsa da Eskişehir’in nadide lezzetlerinden biri olan “sorpa” içmeye gidiyorum hiçbir koku beni yolumdan edemez, tek bir şey hariç, çıtır waffle kokusu. Boşuna demedim Eskişehir hem köklü bir Türk şehri hem de farklı lezzetlerin, mutfakların, kültürlerin yer aldığı kozmopolit bir Avrupa kenti diye. Sorpa mı içtikten sonra burada da bir waffle yeme sözümle nefsimi dizginleyip kuzu kokusunu sokağın başından alabildiğiniz Sorpacıma geldim. Nasıl lezzetli ve besleyici bir çorba anlatamam iyisi mi siz gelin bu lezzeti deneyimleyin. Oradan salınıyorum Porsuk’a. Birbirinden renkli ve hareketli kafeler iki yakasına dizilmiş Porsuk’un. Yine hayır diyemeyeceğim bir nokta, o sevdiğim dondurmacıma uğrayıp elimde dondurmamla karışıyorum üniversitelilerin arasına. Mekân algımı kaybettim, biri bana söylesin neredeyim? Avrupa’da mı yoksa Türkiye’de mi? Kafelerden gelen canlı müziklere, çimlerde oturmuş eşlik eden gençler, el ele tutuşmuş yürüyen veya gondolda romantik bir gezintiye çıkmış çiftlerle kıpır kıpır Adalar. Çok haklıyım nerede olduğumu sormakla. Tatlı bir kafeye oturup kahvemi yudumlarken bu canlı kalabalığın içerisinde gezi notlarımı alıyorum. Kalabalığın insanı gençleştirdiği nadide şehirlerden biri Eskişehir, beni yine birkaç yaş gençleştirdi. Yarın bu şehre hoşça kal diyecek olmak çok üzücü gerçekten.
Otelde rahat bir uykunun ardından Eskişehir’in müzelerini ve sanat merkezlerini gezeceğim ve akşamüzeri bir tiyatro gösterisine katılacak olmanın heyecanıyla yollara düştüm yine. Yılmaz Büyükerşen Balmumu Müzesi’ni bir kez daha sizler için geziyorum, ardından hemen yanındaki Çağdaş Cam Sanatları müzesinde camın yaratıcılıkla şekillenişinin örneklerini hayranlıkla inceleyip Odunpazar’ında güneşin altında ben, elimde sıcacık çayım, kuşların şakımasında rüzgarla dans eden çınar ağaçlarının hışırtısı. Nasıl da dinlendirici bir ortam. Karşımda iki yaşlı amca bastonlarına dayanmış birbirleriyle halleşiyorlar gibi görünüyorlarsa da biraz daha dikkat kesilince altına oturdukları çınar ağacı gibi bilgece bir şeyleri tartıştıklarını fark ediyorum. Burada biraz daha oturmak istesem de keşfedilecek yeni müzeme doğru yola çıkmalıyım. Odunpazarı Modern Müze 2019’un Eylül ayında kapılarını ziyaretçilere açmış tarihi geçmişten beslenerek postmodern yorumlarla sanatsal çalışmaların sergilendiği tam da Eskişehir’e yakışır bir müze olarak hizmet vermeye başlamış. Baharın gelişinin yanı sıra Eskişehir’i bir kez daha görmek istememin son sebebini oluşturan bu müzede gerçekten beni etkileyen birçok çalışma var. Siz de benim gibi modern ve postmodern sanat çalışmalarına pek meraklıysanız yolunuzu Eskişehir’e düşürmenin bir ayrı sebebi bu müze. Bir dostluk çalışmasının sonucu olan bu müzenin tasarımı da oldukça ilgi çekici. Japon bir mimarlık ofisi tarafından tasarımı yapılan bu yapı tam bir sanat kompleksi. Müzenin yanı sıra atölye alanları ve kafeteryası ile capcanlı bir müze. Bu müzenin ileriki yıllarda çok daha büyük ilgi çekeceğini düşünüyorum. Ruhumu doyuran Modern Sanatlar Müzesi ziyaretimin ardından istikamet tiyatro gösterisinin gerçekleşeceği Kent Tiyatrosu sahnesi. Eskişehir’in sanata verdiği önemini sanat etkinlikleri listelerinin uzunluğu ve boş koltuk bulmanın zorluğundan anlayabilirsiniz. Bozkırın ortasında böyle bir şehir yaratmak hiç de kolay değil bence. Ankara’ya yakın olmak bir nebze de etkilese de Türkiye’nin ilk kurulan üniversitelerinden olan Anadolu ve Osmangazi Üniversitesi’nin kentin entelektüel altyapısının oluşmasında önemli rol oynadığını düşünüyorum. Siz de benim gibi Eskişehir’e gelmişken kentin sakinleri ile birlikte sanatsal bir şölen yaşamak istiyorsanız Eskişehir Kent Tiyatrosu veya Haller Gençlik Merkezi’nin web sitesinden oyunları inceleyerek biletinizi alabilirsiniz. İzlediğim oyuna gelecek olursak tam kelimeyle çok güzeldi ve tüm oyuncular profesyoneldi. Macbath’ten Kan Kardeşler’e oldukça geniş oyun seçeneğiyle oyunu seçmek çok zor oldu ama oyunu izlerken izleyicilerle oyuncular arasındaki müthiş enerjiyi hissettim. Çok keyif aldığım bir gösteri deneyimini yaşamış olmanın tebessümü ile salondan çıktım.
Oyunun yüzümde yarattığı tebessüm bu şehirdeki son günüm olduğunu hatırlamamla silindi. Bir hafta sonu kaçamağı yaptığım bu seyahatimde ayrılık vakti geliyordu. Eskişehir’le hüzünlü vedalaşmamı bir daha geleceğim sözüyle azaltmaya çalıştım. Gelecek rotam şimdiden aklımda belirmişti. Modern sanatları ve kent yaşamını deneyimlediğim Eskişehir’in bir de tarihi geçmişi vardı, Frig Yolu vardı ve ben daha bu yolu yürümemiştim. İşte Eskişehir’e tekrar gelmek için bitmeyecek sebeplerden birini daha bulmuşken Sazova’nın şatolarına el sallayarak keyifli bir hafta sonunun verdiği huzurla görüşmek üzere dedim Eskişehir’e ve koltuğuma gömülüm Eskişehirli play listemi oynatmaya başladım.
Tüm hafta iş hayatının ve kent yaşamının koşuşturmacasından benim gibi yorulmuşlar için Eskişehir çok güzel bir kaçamak. Hemen hafta sonu planınızı yapmaya başlayın derim. Plan yapmaya vaktiniz yoksa sizin yerinize tüm ayrıntılarıyla planlayacak Academic Tour ailesi yardımınıza hazır. Tek tıklamanla yanında.
Keyifli Seyahatler …
Yorum Yap
Bu Yazı İçin Yapılan Yorumlar